Kıtlık-Bolluk İlişkisinde Pazarlama

Kıtlığın olduğu bir dünyadan geldik hepimiz. Bilginin, kaynağın, imkanların kıt olduğu ve bazı şeylere ulaşmak için bazı insanları veya kurumları geçmek gereken zamanlardan. O zamanlarda söyleyecek şeyi olan insanlar bunu çok istemeli, zorlukları göze almalı ve ona bu fırsatı vermeye meyilli bir araç bulmalıydı. Kağıdın ve kalemin bile değerli olduğu bir dünyada hayallerinizi savunmak çok zordu kuşkusuz.

Hem basılı hem de görsel anlamda yayın kanalları sınırları olan ve bu açıdan “kıt” alanlardı. Haliyle “pazarlama” da en iyi ihtimalle kuliste, gerçekçi olursak da bekleme salonunda sesini duyurmaya çalışan bir olguydu. Kıtlık çağı olarak tanımlanabilecek bu süre içerisinde az önce de bahsettiğim değerli fikirlerinizi yayınlamak için o fırsatı beklemek zorundaydınız. Çünkü başka seçeneğiniz yoktu. Sınırlı sayıda televizyon kanalı, az sayıda basılı yayın, daha da az yayıncıyla bu çağ modern anlamda pazarlama için bir kabus gibiydi.

Şimdi ise bolluk çağı geldi diyebiliriz. Aynı yayın kanalları ve yine benzer anlamda yayıncılar var elbette. Ama artık gardı düşen yayıncılar sanki duvarları olmayan bir kaleyi savunur gibiler. Kaleye her açıdan, 24 saat ve kesintisiz saldırı var. Herkes istediğini yayınlamakta özgür! Eski anlamda işleyiş hala devam etse de yayıncılar bolluk karşısında yenik düşmüş, statülerini kaybetmiş durumdalar.

Pazarlamacılar bu değişimi sindirerek yollarına devam etmeli. Bolluk bazı açılardan fırsat gibi görünse de işleri zorlaştırıcı bir yönü olduğu unutulmamalı. Her yerden milyonlarca sesin yükseldiği bir iletişim uzayında seslerini duyurabilmek ve mesajlarını iletmek için kıtlık çağına göre çok daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

___